4 Aralık 2011 Pazar

john caputo

Modernizm; Descartes’tan 20. Yüzyılın ilk yarısına kadar gelen bir süreci ifade eder. Bu gelenek; özneyle nesne, özel olanla kamusal olan, profesyonelle amatör, bilgiyle duygu, inançla akıl arasına kesin bir çizgi çizmiştir. […] Kant’ın felsefesi de sınırları belirgin hale getiren bir çeşit bilim bilimi, üst-eleştirinin bir çeşit üst-felsefesidir. Dolayısıyla onun felsefesi de nesneyle özne arasında, özel olanla kamusal olan arasında çok kesin ayrımlar yapar.

bilim ve felsefe üzerine...

"Birazcık felsefenin insan zihnini ateizme yönelttiği, felsefede derinliğin ise insan zihnini dine götürdüğü doğrudur." (Francis Bacon, Essays)

"Onurlu ve iyi, evet hatta, bilge ve erdemli olmak amacıyla ne yapmamız gerektiğini bilmek için bilim ve felsefeye ihtiyacımız yok." (Immanuel Kant, Metafizik Etiğin Temel Prensipleri)

29 Eylül 2011 Perşembe

Milan Kundera- Kimlik'ten...

"[...] düşmanlarımız görülmez ve anonim nitelikte. Yönetmelikler, yasalar. Birileri senin pencerenin önüne havaalanı yapmaya karar verirse ya da seni kapının önüne koyarsa, dostun olan biri senin için ne yapabilir? Sana ancak, yine görülmez ve anonim olan biri yardım edebilir, örneğin toplumsal yardımlaşma örgütü, tüketiciyi koruma örgütü, avukatlar barosu. Dostluk artık elle tutulur kanıtarla ölçülebilir bir şey değil. Savaş alanında yaralanmış dostu arama ya da kılıcını çekip onu haydutlara karşı koruma fırsatı hiç çıkmıyor. Yaşamlarımızın içinden, büyük tehlikelerle karşı karşıya kalmadan, buna karşın dostlukları da yaşamadan geçip gidiyoruz."

21 Ağustos 2011 Pazar

Proust

O göğüsler; yaratılmalar esnasında, yaratıcının maharetinden hiç nasibini almamış da, tamamen kendi mükemmelliğini kendiliğinden kazanmış gibi duruyorlardı. Adeta nefes alıp veriyor ve kendi yaşam formlarında öyle olmak zorunda oldukları için, sırf benim adıma yapıyorlardı sanki bunu. Onların; kimsenin görmediği bağlarla bana, vücuduma, gözlerime, gözbebeklerime ve çok sıkıca yüreğime bağlandığını; dolayısıyla yaptıkları her bir hareketi bana bağımlı olarak yaptıklarını, ben olmasam ölüp gideceklerini biliyor; ama kalıp devam ettiklerinde bunun benle hiçbir ilgisi yokmuşçasına davranmalarına da içerliyordum. Özerkliklerini kazanmış ve herhangi bir bütünün parçasına ait değillermiş, sanki var olmalarının nedenlerinden biri olan ‘vücut’ kendilerini var etmiyor da, göğüsler ‘onu’ var ediyormuşçasına bir özgüvenle donatılmışlardı. Uçlar’ın çevresini sarmış ve büyülü bir tılsım taşıdığı her halinden belli olan kahve çemberler; uçlar’la öylesine uyumlu, öylesine güzel görünüyorlardı ki, bensiz öleceklerini biliyor olmam bir üstünlükten ziyade bir zaafa dönüşüyordu. Ben elimde hortum, bahçemdeki çimleri suluyordum; onlar orada bir taş kadar sabit durmalarına rağmen, aslında zamanın fevkalade yavaş aktığı bir yerde, inanılmaz bir zarafetle bir aşağı bir yukarı hopluyor, titriyor, dalgalanıyor, dans ediyorlardı. Yerçekimi; belki tüm gücünü toplayıp onları kendine çekmek istiyor ve hararetle bunun için uğraşıyorken, nadir güzellikteki bu şeylere en güzel şekli kendisinin verdiğinin farkına varamıyordu. Göğüslerde; ateş etrafında çember oluşturup dans eden yerliler, kutsal taşların güneşe göre konumlanışları, insan küllerinin boşluğa doğru üflenişi vardı. Kahve çemberlerin; bembeyaz bir vücudun ortasında sırıtarak durmaktan hiç hoşnut kalmadıklarını düşünenler, onların bu durumdan hayli memnun olduklarını ve bunu bir avantaja dönüştürdüklerini bilmiyorlardı muhakkak. Taş bir sütunun üstünde duran bu bembeyazlık, tüm gücünü beyazlığından alıyorken; çemberler, bu beyazlığın içinde birer nokta olduklarını düşünüyor ve beyaz bir sonsuzluğa nokta koyabildikleri için de övünüyorlardı. Ama tabii, çemberlerin ve uçlar’ın müthiş uyumundan gücünü alan göğüsler, kendileri her ne kadar öyle düşünmüyorlarsa da, bu beyaz haritanın bir parçasıydılar sadece.


(Marcel Proust, Albertine Kayıp'tan)

10 Ağustos 2011 Çarşamba

Erich Fromm, Özgürlükten Kaçış


“Çoğu kişi, bir dış güç kendilerini açık açık bir şey yapmaya zorlamadıkça, kendi kararlarının kendilerine ait olduğunu ve bir şey istediklerinde, isteyenin kendileri olduğuna inanırlar. Ama kendimize ilişkin büyük yanılgılardan biridir bu. Kararlarımızın çoğu aslında kendi kararlarımız değil, dışarıdan bize önerilmiş kararlardır; aslında başkalarının beklentilerine uygun davrandığımız, soyutlanma korkusuyla, yaşamımıza, özgürlüğümüze ve rahatımıza doğrudan gelebilecek tehditlerin yarattığı korkuyla güdülmüş bulunmamıza karşın, kararı verenin kendimiz olduğu konusunda kendimizi ikna etmeyi başarmışızdır. […] Genellikle insanların çoğunun kendi istekleriyle evlendikleri varsayılır. […] Bir adamın/kadının bilinçli olarak bir kişiyle evlenmeyi istediğine inandığı, oysa aslında, kendisini evliliğe yol açan ve bütün kaçış yollarını tıkamış gibi görünen bir dizi olaylar içinde kıstırılmış bulduğu durumlar vardır.”

André Maurois, Yaşamak Sanatı


“Şu tek kelimelik ve oldukça basit “bilmiyorum” sözü veya 4. Louis’nin severek kullandığı “bir bakayım” ifadesi sabırla ve sebatla söylenebilse, konuşmaların ortalama değeri mucizevi tarzda yükseltilmiş olurdu.”

“Kendi mesleklerinden bahsederken pek mantıklı olan onca insan, prensiplere geçer geçmez saçmalamaya başlarlar.”

“Cesaretlendirici işaretler konusunda âşık hiç de zorluk çıkarmaz. Bir bakış, biraz canlı bir cevap onu derhal harekete geçirir. […] Aslında bir ‘hiç’ bile bir aşığı tedirgin etmeye yeter. Âşık bakışları, kelimeleri, hareketleri özenle inceler. Onlarda gizli anlamlar bulur. […] Ne kadar az anlarsa (çünkü anlayacak hiçbir şey yoktur) sevdiğini o kadar çok düşünür ve aşk ruhunda o kadar derinlemesine kök salar.” 


(André Maurois, Yaşamak Sanatı)

Darwin


“Kafamın içi, geniş bilgi birikimlerinden öğüterek genel yasalar ortaya koymakla yükümlü bir makine işlerliği kazanmış gibi… Neden bunlar, ince beğenilerin beynimde kümeleştiği bölümleri uyuşukluğa yöneltiyor? Doğrusu çözebilmiş değilim.”

18 Haziran 2011 Cumartesi

Milena’dan

“Doğru erkek hiçbir zaman gelmedi. Genelde gereğinden fazla gevezelik ve nevrasteni, fazlasıyla yaşamdan yabancılaşma vardı… Birçoğu yaşamdan öylesine korkmaktaydı ki, her seferinde cesaret verme görevi bana düşüyordu. Aslında tam tersi olması gerekirdi. Özlemini en çok duyduğum şey, bir sürü çocuk doğurmaktı; inek sağmak, kaz beslemek istemiştim ve beni ara sıra döven bir de koca. Derinlerimde ben aslında gerçek bir Çek çiftçi kızıyım. Entelektüellik denilen o şey bende talihsiz bir rastlantı yalnızca.”

(Milena’dan, Margarete Buber-Neumann)

Ahmet Çiğdem, Aydınlanma Düşüncesi

“[Carl Becker’a göre] Aydınlanma düşünürleri, söz gelimi ortaçağ Hristiyanlık düşüncesindeki yaratılmış evren kavramını reddettiler ama kendi kendine işleyen bir mekanizma olarak evren ve tabiat kavramına karşı çıkmadılar. Hatta bu mekanizmayı, bu kendine yeterli makinayı topluma ve insan ilişkilerine de taşıdılar. Gerçek otorite figürleri olarak, Kilise’nin ve İncil’in otoritesine karşı çıktılar ama bunun yerine tabiatın ve aklın otoritesini koydular ki, bu da Aydınlanma’nın “otorite karşıtı” bir söylem olmadığını göstermektedir. Bir kelimeyle, St. Augustinas’ın “cennetsel şehri”ni, bir “yeryüzü şehri” haline getirmekten başka bir amaçları yoktu. Becker’a göre Aydınlanma düşünürlerinde başat olan bütün kavramlar (akıl, tabiat, hürriyet vb.) dinsel içeriklerinden soyutlanmış kavramlardı o kadar.”

(Ahmet Çiğdem, Aydınlanma Düşüncesi)

Nilüfer Göle, Modern Mahrem

“Özellikle Duygu Asena’nın Kadının Adı Yok adlı kitabında, kadının arzularından ödün vermeden kendi cinselliğine sahip çıkması savunularak, bir anlamda kadına ilişkin “saygınlık” tabusu kırılıyor; dişiliğin gizlenmesi üzerine kurulu kadın saygınlığı, kadının en gizli arzuları, cins kimliği pervasızca açığa vurularak yok ediliyor. Kadının bireyselliği “diğer kadınlar” adına değil “önce ben” diyerek, erkeklerden rövanş alırcasına kotarılıyor.”


(Nilüfer Göle, Modern Mahrem)

Kafka, Milena’ya Mektuplar

“[…] İnsanların mektup yoluyla birbirleriyle ilişki kurabilecekleri düşüncesi nereden çıkmış ki! Uzaktaki bir insanı düşünebilir ve yakındaki bir insanı elimizle tutabiliriz, geri kalan her şey insan gücünü aşar. Ama mektup yazmak, hayaletlerin önünde soyunmak demektir, ki onlar da aç kurtlar gibi bunu bekler zaten. Yazıya dökülen öpücükler yerlerine ulaşmaz, hayaletler yolda içip bitirir onları. Bu zengin besin sayesinde görülmemiş derecede çoğalırlar. İnsanlık bunu hissediyor ve buna karşı savaş veriyor; insanlar arasındaki hayaletli iletişimi olabildiğince kesmek ve doğal bir ilişki biçimine, ruhların huzuruna kavuşmak için demiryolunu, arabayı, uçağı icat etti, ama hiçbir şey işe yaramıyor, belli ki bunlar uçurumdan düşerken yapılmış icatlar, karşı taraf ise çok daha sakin ve güçlü. Mektuptan sonra telgrafı icat etti, telefonu, telsizi… Hayaletler açlık çekmeyecekler, ama biz telef olacağız.”

“Bütün bu sözde hastalıklar, ne kadar üzücü görünüyor olursa olsun, inançla ilgili olgular, zora düşen insanın herhangi bir kıtaya demir atması; dolayısıyla, dinlerin kaynağı sıfatıyla psikanalizin bulduğu da, bireyin “hastalıkları”nın o dinlerin kabülü doğrultusundaki açıklamasından başka bir şey değil, yine de günümüzde bizde genel olarak din cemaati eksikliği söz konusu, sayısız tarikat var ve bunlar tek tek bireylerle sınırlı ama belki de sadece “şimdi” tarafından hapsedilmiş gözümüze öyle görünüyor.”

“Dünyayı omuzlarımda taşıyamam, paltomu bile taşıyamıyorum.”

“Kirliyim ben Milena, sonsuz kirli, o yüzden temizlik konusunda böylesine yaygara ediyorum. Hiç kimse cehennemin dibindekiler kadar temiz şarkı söyleyemez; meleklerin söylediğini sandığımız şarkı, aslında onlarınkidir.”

“Kürk ilanlarını beğenmen beni çok sevindiriyor. Tadını çıkarmaya bak! Belki bugün para biriktirmeye başlarsam, yirmi yıl beklersen ve kürkler de ucuzlarsa (belki o zaman Avrupa ıssız bir çöle döner ve kürk hayvanları sokaklarda başıboş dolaşmaya başlar)- işte belki o zaman param sana bir kürk almaya yeter.”

“Uçurumun karşı tarafında gece var, tamamen her anlamda gece; bu tarafta dünya var, dünya benim elimde ve şimdi karşı tarafa, gecenin içine atlayıp onu bir kez daha ele geçirmeliyim. İnsan elinde olan bir şeyi bir kez daha ele geçirebilir mi? Bunun anlamı onu kaybetmek değil midir?”

“Geçenlerde bir Tribuna okuru bana, “Akıl hastanesinde geniş çaplı araştırmalar yapmış olmalısınız” dedi. “Sadece kendiminkinde.” dedim.”

“Paranın eline geçip geçmediğini hemen yaz bana. Eğer kaybolduysa, başka türlü gönderirim ve eğer yine kaybolduysa yine başka türlü; bu böyle gider, ta ki hiçbir şeyimiz kalmayana ve her şey yoluna girene dek…”

(Kafka, Milena’ya Mektuplar)

Remzi Demir, Türk Aydınlanması ve Voltaire

“Astrolojiye duyduğu güven nedeniyle, 3. Mustafa, Avrupalıların başarılarının nedenlerini yanlış değerlendirmiş ve bunu yıldızların etkisine bağlamıştı. Avrupa’da Fransa, İngiltere, Avusturya, Rusya ve Prusya arasında geçen Yedi Yıl Savaşları (1756-1763) sırasında en küçük devlet olan Prusya’nın kazandığı zaferlerden hayrete düşmüş ve 2. Friedrich’in başarılarında, olacakları önceden görüp kendisine bildiren müneccimlerin önemli bir yer tuttuklarını düşünmüştü. Bu düşüncenin yönlendirmesiyle Ahmed Resmi Efendi’yi (1700-1783), elçi olarak Prusya kralının yanına yollamış ve ondan üç müneccim istemişti. 2. Friedrich’in Ahmed Resmi Efendi’ye vermiş olduğu yanıt, çok düşündürücüdür:

“İyi bir orduya sahip olmak, barış zamanında harbe hemen girebilecek şekilde onu talim ettirmek ve hazineyi dolu tutmak; işte benim üç müneccimim; bunlardan başka müneccim yoktur. Dostumuz padişaha böylece bildirmenizi rica ederim.”

(Remzi Demir, Türk Aydınlanması ve Voltaire)

William Faulkner

“Sanatçı, gözünü karartıp kendisini işine kaptırandır. Neden böyle olduğunu bilmez ve çoğunlukla da bunu düşünemeyecek kadar yoğundur. İşini yapabilmek için gerekirse soygun yapar, ödünç para alır, dilenir veya birinden ve herkesten çalacak kadar da bütünüyle ahlaki değerlerden yoksundur.”

(William Faulkner)

Oğuz Atay, Tehlikeli Oyunlar

“Hikmet’e göre ülkemizde herkes aklını oynatmış; memleketin, İsviçre’ye tedavi için gönderilmesi icap ediyormuş. Ancak oradaki doktorlar anlar, diye tutturuyor.”


“ÜLKEMİZ.

Ülkemiz, bazı yanlardan denizlerle, bazı yanlardan da başka ülkelerle çevrili; genellikle dört köşe, özellikle çok köşe bir kara parçasıdır. Denizlerin olmadığı yerlerde ülkemiz noktalı çizgilerle sınırlanmıştır. […] Ülkemiz bir haritaya benzer. […] noktalı çizgiler bir şeye benzemez. Noktalı çizgiler, sınır olarak, sınırlarımızda bulunur. Bütün sınırlar boyunca uzanan binalar, çizgileri; noktalar da, bunların arasına yerleştirilmiş bulunan gözetleme kulelerini gösterir. Bunlar üstten bakılınca, haritalara benzer.

John Gray, Saman Köpekler

“Modernlik fikrinin bir özelliği de insanlığın geleceğinin daima seküler olacağını kabul etmesidir. Tarihte hiçbir şey bu tuhaf anlayışı desteklememiştir. Sekülerleşme İngiltere, İsveç ve İtalya gibi birkaç Avrupa ülkesinde yaşanmıştır. Amerika’da izine bile rastlanmaz. İslam ülkeleri arasında bir tek Türkiye’nin sağlam temellere dayalı seküler devleti vardır; diğerlerinin çoğunda köktendincilik yükseliştedir. […] 21. yüzyılın modernleşme yanlıları, dar görüşlü umutlarını genel tarihsel yasalarla karıştıran on dokuzuncu yüzyılın Avrupalıları olan Marx’ın ve pozitivistlerin modası geçmiş vurgularıyla konuşurlar.”

Stephen King, N. İsimli öyküden

“Gerçek bir bilinmezliktir […] ve varlıkların günlük dokusu aslında onların karanlığını ve parlaklığını maskelemek için örttüğümüz bir bez parçasıdır. Bence ölülerin yüzünü de aynı nedenle örtüyoruz. Cesedin yüzünü bir çeşit giriş kapısı olarak görüyoruz. Bize kapalı bir kapı, ama her zaman kapalı olmayacağını da biliyoruz. Bir gün her birimiz için açılacak ve her birimiz o kapıdan gireceğiz.”

(Stephen King, N. İsimli öyküden)

Pareto, Seçkinlerin Yükselişi ve Düşüşü

“Eski dinlerin dirilişi sırasında ve yeni ve güçlü bir dinin yükselişinde kendini gösteren bu büyük fenomenlere [Almanya’da yurtseverlik, İngiltere’de emperyalizm, Fransa’da milliyetçilik, ABD’de şovenizm] ek olarak daha az öneme sahip diğer fenomenler dini duygularını insan faaliyetlerini nasıl istila ettiklerini açığa vurur. Böylece bu fenomenlerin dini şekle girmek konusunda sınırlanamaz bir eğilim sahibi oldukları görülür.”

“Önemsiz politikacıların çoğu bazı kamu görevlerine seçilmek için; eğitimli kişilerin birçoğu kitaplarını sattırmak için; birçok oyun yazarı halkın hoşuna gitmek için; birçok profesör bir kürsü elde etmek için sosyalist olmuştur.”

(Pareto, Seçkinlerin Yükselişi ve Düşüşü)

Milan Kundera, Perde

“Bürokrasi artık her yerde mevcut, hiçbir yerde ondan kaçamazsınız. Bizler artık Stifter’in dünyasından geri dönülmez biçimde Kafka’nın dünyasına geçtik. […] Her şeyin planlandığı, önceden belirlendiği hayatlarımızda mümkün olan beklenmedik tek şey, nereye varacağı bilinmez sonuç ve uzantılarıyla idari mekanizmadaki bir hatadır. Bürokratik hatalar çağımızın tek şiiri (kara şiir) haline gelmektedir. […] Göğüs göğüse çarpışma falan yoktur artık; sigorta şirketleri, sosyal sigorta, güvenlik, ticaret odası, adalet, maliye, polis, emniyet amirliği, belediye: Düşmanlarımızın ismi var, cismi yoktur. Bürolarda, bekleme salonlarında, arşivlerde saatler geçirerek mücadele ederiz. Mücadelenin sonunda bizi bekleyen nedir? Bir zafer mi?”

zen budizmi

“Doğrulamak kadar yadsımak da Zen’i ilgilendirmez. Bir şey yadsındığı zaman başka bir şey doğrulanıyor demektir. Tanrı’nın varlığı yadsındığı zaman yokluğu doğrulanıyor demektir. Yadsımak her zaman doğrulanan bir şeyi içerir. Bir şeyi doğrulamak da başka bir şeyi yadsımak anlamına gelir.” (İlhan Güngören, Zen Budizmi)

“Ona “boşluk” da diyemeyiz, “boşluk değil” de diyemeyiz. Hatta “ne ikisi” “ne de hiçbirisi” de diyemeyiz. Ama gene de onu anlatabilmek için ona boşluk (sunya) diyoruz.” (Madhyamika Shastra)

“Özgürlüğünü kazanmış bir kadın için sönük bir erkek organıyla göz göze gelmekten daha dokunaklı bir şey olabilir mi?” (Taocu Sevişme, Jolang Chang)

Kate Chopin, Uyanış’tan

“Sorun şu ki, gençler düşlere kapılır. Bu, doğanın bir önlemi, soyun annelerini sağlamak için kurduğu bir tuzaktır. Bunun ahlakla ilgili sonuçlarını hiç hesaba katmaz doğa, bizim kendiliğinden yarattığımız, ne pahasına olursa olsun korumaya zorunlu olduğunu duyumsadığımız durumları hiç hesaba katmaz.”

(Kate Chopin, Uyanış’tan)

Sabahattin Ali, Kürk Mantolu Madonna

“Bir insanın diğer bir insanı, hemen hemen hiçbir şey yapmadan, bu kadar mesut etmesi nasıl mümkün oluyordu?”

(Sabahattin Ali, Kürk Mantolu Madonna)

Eugene Ionesco, Yazar ve Sorunları

“’Kendi olmak’ ne demek? Var olan bu ‘kendi’ mutlak mı görece mi? Bu “ben” (düşünen tabii), benim kimliğim… benim tanımlayabileceğim bir şey değil; kendimin sandığım düşüncelerimi başkaları belirlemiş olabilir. Bizler, hepimiz, değiştirilemez ve yerine yenisi getirilemez miyiz? […] Zaman zaman bir şeye inandığımı sanıyorum, düşündüğümü sanıyorum, bir yan tutuyorum, bir seçme yapıyorum, dövüşüyorum, bunu yaptığım zaman da dik başlıca, güçlüce yapıyorum. Ama her zaman içimde bir ses seçmemin, gücümün, olumlamanın sağlam ve mutlak bir temeli olmadığını söylüyor. Onlardan vaz geçmemi istiyor. […] Hiçbir şeyin nedeni olmadığı, akıl sır ermez bir gücün bizi yaptıklarımızı yapmaya ittiği kanısındayım. Hiçbir şeyin hiçbir nedeni yok. Her şey kendi içinde tartışılabilir durumda; dışımızda olan şeyler (ya da “dışımızda” dediğimiz şeyler) ister olgu olsunlar ister nesne, yalanlanır gibi değil. Yalanlanır gibi değil ve üstelik, bana sorarsanız, var olmak ya da olmamak için herhangi bir nedenden yoksun.


(Eugene Ionesco, Yazar ve Sorunları)

Philip K. Hitti, Ali üzerine

“Yiğitçe savaşan, bilgece öğüt veren, güzelce konuşan, dürüstçe arkadaşlık eden, düşmanlarına dostça davranan Ali, hem Müslüman asaleti ve cömertliğinin mükemmel örneği hem de adına sayısız şiirler yazılan, deyişler söylenen, vaazlar verilen ve öyküler anlatılan Arapların Süleyman’ı oldu.”

(Philip K. Hitti, History of the Arabs)

Thomas Carlyle, Kuran üzerine

“[Kuran] Okuduğum en zor kitaptı diyebilirim. Yorucu, kafa karıştırıcı ve karmaşıktı. Sonu gelmez tekrarlar, uyumsuzluklar, karışıklıklar içeriyordu. […] Bir Avrupalı ancak Kuran’ı okumayı kendine görev edinirse onu bitirebilir.”

(Thomas Carlyle, Major World Religions içinde)

Robert Winston, Tanrı'nın Öyküsü

“Frank Keil ve Michael Kelly adlı psikologlar ‘doğaüstünün kurallarını’ ortaya çıkarmak için sayısız söylence ve inanç sistemini araştırdılar. İnsanın hayvana ve hayvanların insana dönüşmesi temasının çok yaygın olduğunu ve bu tür-değiştirme fikrinin katı kurallara dayandığını keşfettiler. Örneğin, insanlar bitkiden, kuştan ya da böcekten çok hayvana dönüşüyorlardı. İnsanlar ve hayvanlar çok ender olarak cansız nesnelere dönüşüyordu. İğrenç kurbağanın yakışıklı prense dönüşmesini kabul ederiz; ama bir kadın kahramanın yağlı bir karbüratörü öpmesi bizi daha az mutlu eder! Doğaüstünün söz konusu olduğu yerde ‘her şeyin olabileceğini’ var saymak doğru değildir. Göründüğü kadarıyla, beyinlerimiz sadece belli kurallara uyan şeyleri hayal edebilmektedir.”

(Tanrı'nın Öyküsü, Robert Winston)

Loytard, Postmodern Durum

“İki arkadaş arasındaki bir tartışmada konuşmacılar her türden kullanışlı cephaneyi kullanırlar… karmakarışık bir savaş ortamında oradan oraya savrulan soruları, talepleri, savları ve anlatıları… Savaş asla kuralsız olmaz; çünkü kurallar, en büyük esnekliği tanımak adına dile getirilen şeyleri cesaretlendirirler.”

(Loytard, Postmodern Durum)

Deleuze ve Guattari

“[Şizofren] kendisini özgür, sorumsuz, yalnız ama neşeli bir insan olarak üretir; hiç kimseden izin istemeden dilediğini söyleyebilir, istediğini yapabilir. Arzu hiçbir şeyden yoksun değildir; bütün engellerin ve kurallar düzeninin üstesinden gelen bir akıştır. Arzu bundan dolayı her ne olursa olsun asla bir ego olarak tasarlanamaz. Şizofren deli olma korkusuna bütünüyle son vermiş kimsedir.”

(Deleuze ve Guattari, Anti-oedipus: kapitalizm ve şizofreni)

Foucault

“Aralarında sürekli dolaysız bir savaşın geçtiği biri işçi sınıfından diğeri burjuva sınıfından kurulu özneler olduğunu sanmıyorum. Kim kime karşı savaşır? Biz, hepimiz birbirimize karşı. Her zaman içimizde bizden başka bir şeyle savaşan bir şey var.” 

(Foucault, Power/Knowledge)

Gayatri Spivak

“[Yapı söküm çabası] kendisinden çok şey beklenen son biçimini almış bir metni bir yere yerleştirmek, kararverilemezlik anını keşfetmek, gösterenin (signifier) olumlu hareketiyle serbest kalan metni iyiden iyiye araştırmak, yerleşik sıradüzenin sırf yerini değiştirmek amacıyla tersyüz etmek ve yazılı olanları yeniden oluşturmak için parçalarına ayırmak işlemleriyle özetlenebilir.”

(Gayatri Spivak, Derrida’nın Of Grammatology kitabına yazdığı önsözden)

Nietzsche

“Nedir doğruluk öyleyse? Sürekli devinen metaforlar, mecazlar, insanbiçimcilikler ordusu; doğruluk, doğruların yanılsama olduğunu unutanların yanılsamasıdır… tıpkı dikkatleri dağıtan bozuk paralar gibi. Şimdi onlar artık bozuk para dahi değiller; yalnızca metal onlar.”

(Nietzsche, “On Truth and Falsity in Their Ultramoral Sense, Levy, O)

27 Mayıs 2011 Cuma

john donne

“Hiçbir insan kendi başına bir bütün, bir ada değildir. Her insan kıtanın küçük bir birimi, bütünün bir bölümüdür. Eğer bir toprak parçası denize sürüklenirse Avrupa eksilmiştir. (…) Her insanın ölümü benden bir şeyler götürür, çünkü ben insanlığa bağlıyım. Bunun için asla çanların kimin için çaldığını sorma; çanlar senin için çalıyor.”

erich fromm- psikanaliz ve zen budizmi

“Bu ‘hastalar’, sızlanma nedenlerinin tam olarak ne olduğunu bilmeden psikanaliste geliyorlar. Bunalım içinde olmaktan, uykusuzluktan, evlilikte mutsuzluktan, işlerini sevememekten ve buna benzer birçok güçlüklerden yakınıyorlar. Yakınmaların ortak nedeni, insanın kendinden, çevresindeki insanlardan ve doğadan yabancılaşmasıdır: hayatın parmaklarının arasından kum gibi akıp gitmekte olduğunun; yaşamadan ölüp gideceğinin, bolluk içinde yaşanan hayatın bile sevinçten, kıvançtan yoksun olduğunun farkına varmış olmasıdır.”

9 Mayıs 2011 Pazartesi

leibniz

"bana öyle geliyor ki bazı şeylerin herhangi bir iyilik standardına göre değil, yalnızca tanrı'nın iradesiyle iyi olduğu söylendiğinde, farkına varmadan tanrı'nın tüm sevgisi ve haşmeti yok edilmiş oluyor; kişi tam aksini yapınca da aynı derecede övgüye değer olacaksa, yaptığı şey için neden övelim onu?"

(metafizik üzerine söylem, leibniz)

dostoyevksi

"insanoğlu özgür kaldığı sürece başka hiçbir şey için, tapınılacak birisini bulmak adına olduğu kadar sürekli ve acı içinde çabalamaz. (...) bu tapınma arzusu, zamanın başlangıcından bu yana bireysel olarak her insanın ve tüm insanlığın en büyük ıstırabı olmuştur."

(karamazov kardeşler, dostoyevski)

aleksandr soljenitsin

"keşke sadece bir yerlerde sinsice kötü şeyler yapan kötü insanlar olsaydı ve sadece onları geri kalanımızdan ayırıp yok edebilseydik. ama iyiyle kötüyü ayıran çizgi her insanın yüreğinden geçer. kendi yüreğinin bir parçasını yok etmeyi kim ister ki?" 

aleksandr soljenitsin

 

john steinbeck

"diyorum ki, "belki günah değildir bu, belki de insanlar böyledir." evet, bunu anladığımda bir ağacın altında yatıyordum ve uyuyakalmışım. sonra akşam olmuş, uyandığımda hava kararmıştı. yakınlarda bir kır kurdu uluyordu. farkına bile varmadan yüksek sesle dedim ki, 'günah da yoktur erdem de. insanların yaptıkları şeyler vardır yalnızca (...) ve insanların yaptıkları şeylerin bazıları hoş, bazıları değildir ama kişinin bundan fazlasını söylemeye hakkı yoktur." 

(gazap üzümleri, john steinbeck)

"iyilik ve kötülüğün bilimi"

"gece haberlerinde karşımıza çıkan her şiddet ve aldatma olayına karşılık, fark edilmemiş 10.000 iyilik vardır. aslında şiddet ve aldatma, tam da günlük deneyimlerimizde bu denli sıradışı oldukları için haber konusudur." 

"ilk emir olan 'benden başka tanrı'ya inanmayacaksın', o dönemde çok tanrılılığın yoğun olduğunu ve Yehova'nın özellikleri arasında kıskançlığın da yer aldığını gösteriyor." 

michael schermer
"iyilik ve kötülüğün bilimi"nden...

virgil gheorghıu

"her hafta dört büyüklerin, beş büyüklerin, ellibeş büyüklerin barış tebliğleri yayınlamasına rağmen, dünya yuvarlağının yarısı kıyılan, doğranan, işkence edilen insan eti kokuyordu." 

"insanlar, insan varlıkları yoktur çoğulda. onlar yalnız tek tek vardır." 

'kızıl korku' kitabından... 

shakespeare

"biliyorum akıllısın (...) sadıksın, ama kadınsın da
sır tutmaya gelince, ağzı senden sıkı hiçbir kadın olamaz,
çünkü inanıyorum, bilmediğin şeyi kimseye söylemezsin.
işte sana güvenim bu kadar, tatlı Kate."
(IV. henry, shakespeare)



8 Mayıs 2011 Pazar

erich fromm

"Otoriter vicdan (Üst Ben), içimize girmiş olsa bile, aslında dışımızda olan bir güce itaattir."

"İnsanlık tarihinin büyük bölümünde itaat erdemle, itaatsizlik de günahla özdeş kabul edilmiştir."

"Bir kimse yalnız itaat gösterip itaatsizlik edemiyorsa bir köledir; eğer yalnız itaatsizlik gösterip hiç itaat etmisyorsa bir isyankardır (devrimci değil)."

"Cesaretin ölçüsü kişinin gelişmişliğine bağlıdır."

Erich Fromm, Barışın Tekniği ve Stratejisi

nietzsche

"İnsan, hayvanla üst-insan arasına gerilmiş bir iptir, uçurumun üzerinde bir ip... Korkulu bir geçiş, korkulu bir ürperiş ve duraklayış... İnsanda yüce olan onun köprü oluşudur, yoksa insan amaç değildir." (Böyle Buyurdu Zerdüşt, Nietzsche)

"Bütün erdemler gerçekte rafine olmuş ihtiraslar ve geliştirilmiş içhallerdir: insanoğlunun acıma ve sevgisi cinsi güdünün geliştirilmişi; adalet, intikam alma güdüsünün geliştirilmişi; erdem, direnmedene haz duyma, gücü isteme; şeref de benzerin ve güçte-eşitin kabulüdür." (The Will to Power, Nietzsche)

7 Mayıs 2011 Cumartesi

chesterton

"eğer tanrı olmasaydı, ateistler de olmazdı." (chesterton)

"mucizeler hakkındaki en şaşırtıcı şey, gerçekleşmiş olmalarıdır." (chesterton)

"incil bize komşumuzu sevmemizi söyler, fakat düşmanlarımızı sevmemizi de söyler; bunun nedeni çok büyük ihtimalle komşularımızla düşmanlarımızın aynı kişi olmasındandır." (chesterton)

"demokrasiyi kurmak için devrime ihtiyacın yoktur; devrim yapmak için demokrasiye ihtiyacın vardır." (chesterton)

"demokrasi, eğitimsizlerin yönetmesidir; aristokrasiyse kötü eğitimlilerin..." (chesterton)

"içten edilemeyen özür, ikinci bir hakarettir." (chesterton)

"zulüm, belki de, günahın en kötü çocuğudur. entelektüel zülümse, kesinlikle, zulümlerin en güzeli." (chesterton)

"bir gezgin gördüğü şeyi görür, bir turistse görmek için geldiği şeyi..." (chesterton)

henry david thoreau

"para için işinizi yapacak bir adam kiralamayın, işini severek yapacak bir adam kiralayın." (henry david thoreau)

"önyargılarından vazgeçmen için asla çok geç değildir" (thoreau)

"insanlar, yarattıkları aletlerin aleti oldular." (thoreau)

"herkes adına vücut denilen mabedin mimarıdır." (thoreau)

"sonsuzluğu incitmeden zamanı öldürüyormuşçasına..." (thoreau)

"bütün güzel şeyler vahşi ve bedavadır." (thoreau)

"yasalar asla insanları özgürleştirmeyecek, yasaları özgürleştirecek olan insanlardır." (thoreau)

"aşkı, parayı, şöhreti alın: bana gerçeği verin." (thoreau)

"mavikuş sırtında gökyüzünü taşır." (thoreau)

"cennet başımızın üzerinde olduğu kadar ayaklarımızın altındadır da." (thoreau)

"başarı, başarılı olmaya zamanı olmayanlara gelir." (thoreau)

nietzsche

"müziği duymayanlar, dans edenlerin delirdiklerini düşünür." (nietzsche)

"gerçekler yoktur, sadece yorumlar vardır." (nietzsche)

"yalnızca dans etmesini bilen bir tanrıya inanırım." (nietzsche)

"delilik bireylerde nadir görülür; fakat gruplarda, partilerde, uluslarda, çağlarda, bu bir kuraldır" (nietzsche)

"kader: gerçeğin ne olduğunu bilmek istememek". (nietzsche)

"her büyük düşünür, anlaşılmamaktan ziyade anlaşılmaktan korkar." (nietzsche)

"dünyada iki çeşit insan vardır: bilmek isteyenlerle inanmak isteyenler." (nietzsche)

çoklu

"Bir aptal kendisinin bilge olduğunu düşünür, oysa bir bilge kendisinin aptal olduğunu bilir." (shakespeare)

"Yapmadığınız bir şeyden dolayı sevilmektense, yaptığınız bir şeyden dolayı nefret edilin daha iyi." (andre gidé)

"Her zaman cennetin bir çeşit kütüphane olduğunu hayal ettim" (borges)

"iyi ya da kötü diye bir şey yoktur, düşüncedir onu öyle yapan." (shakespeare)

oscar wilde

"Yaşamak, dünyada yapılan en nadir şeydir. Çoğu insan yaşamaz, sadece var olur." (oscar wilde)

"Cennete gitmek istemiyorum. hiçbir arkadaşım orada değil." (oscar wilde)

"her şeyi bilmek için yeterince genç değilim" (oscar wilde)

"kadınlar anlaşılmak için değil sevilmek için varlar" (wilde)

"her azizin bir geçmişi, her günahkarın bir geleceği vardır." (wilde)

"çok basit zevklerim vardır. her zaman en iyisinden hoşlanırım." (wilde)

"ne zaman insanlar benimle aynı fikirde olsa, yanlış bir fikre sahip olduğumu düşünüyorum." (wilde)

"aptallıktan başka günah yoktur." (wilde)

"kadınlar erkeklerden hep daha iyi vakit geçirirler, çünkü onlara yasaklanan daha çok şey vardır." (wilde)

"sanat hayattaki tek ciddi şeydir. sanatçıysa ciddiye alınmayan tek kişi." (wilde)

"tehlikeli olmayan bir fikir, fikir denilebilecek kadar bile değerli değildir." (wilde)

"insanları prensiplerden daha çok severim ve prensipleri olmayan insanları her şeyden çok severim." (wilde)

"biz birbirimizin şeytanıyız ve bu dünyayı cehenneme çeviriyoruz." (wilde)

"tanımlamak, sınırlamaktır." (wilde)

"toplum her zaman bir suçluyu affeder, ama asla bir hayalperesti affetmez." (wilde)

"kendisine normal bir insanmış gibi davranan bir adamla, bir kadın nasıl mutlu olacağını düşünebilir?" (wilde)

"çok eskiden edebiyatçılar kitap yazar ve halk da okurdu. günümüzde halk kitap yazıyor ve kimse okumuyor." (wilde)

mark twain

"Kitap okumayanların, onları okuyamayanlardan farkı yoktur." (mark twain)

"İyi arkadaşlar, iyi kitaplar ve vicdanı rahat bir uyku: işte ideal yaşam budur." (mark twain)

"Onu hak etmeyecek kişilere asla doğruyu söylemeyin." (mark twain)

"Ölüm korkusu yaşama korkusunun ardından gelir. hayatı dolu dolu yaşayan biri her zaman ölüme hazırdır." (mark twain)

"bütün genellemeler yanlıştır, bu dahil." (mark twain)

"medeniyet, gereksiz gerekliliklerin sınırsız çoğalmasıdır." (twain)

"  'Klasik': insanların taptığı ama okumadığı kitap." (twain)

godard

"bir film için tüm ihtiyacınız olan şey bir silahla bir kadıındır." (godard)

"sinema dünyadaki sahtekarlıkların en güzelidir." (godard)

"bir filmi hissetmeniz gerektiği fikrine katılmıyorum. bir kadını hissetmelisiniz, bir filmi değil. bir filmi öpemezsiniz." (godard)

"fransız sinemasına acıyorum çünkü paraları yok. amerikan sinemasına acıyorum çünkü fikirleri yok." (godard)

"fotoğraf gerçektir; sinema, saniyede 24 kere gerçektir." (godard)

edgar allan poe

"bütün dinler, sevgili dostlarım, sahtekarlık, korku, açgözlülük, hayal gücü ve şiirden doğmuştur." (edgar allan poe)


"tüm gördüğümüz ya da görünen şeyler rüya içinde rüyadan başka bir şey değiller." (poe)

"uzun aralıklarla o kadar aklı başında biri oldum ki, nihayet delirdim" (poe)

"aptallara müthiş bir inancım var: arkadaşlarım buna özgüven diyor." (poe)

"herhangi bir noktayı unutmak istiyorsanız, bunun hatırlanması gerektiği üzerine bir not yazın." (poe)

"insan gerçekte mutludur, çünkü daha sonra hep mutlu olacağını düşünerek yaşar." (poe)

"aptallık, yanlış anlama yeteneğidir." (poe)

william blake

"bir aptalın gördüğü ağaç, bir bilgenin gördüğü ağaç değildir." (william blake)

"aktif kötülük pasif iyilikten daha iyidir." (blake)

"sanat yaşam ağacıdır, bilim ölüm ağacı." (blake)


"istemeden bir bebeği emzirmektense, onu beşiğinde öldürmek daha mantıklıdır." (blake)


"orospular da bir zamanlar bakireydi." (blake)


"aptal aptallığında ısrar etseydi bilge olurdu." (blake)


"bir düşünce sonsuzlukla doludur." (blake)


"hapisaneler kanunun taşlarından yapılır, genelevler dinin tuğlalarından." (blake)

"bugün kanıtlanan şey bir zamanlar sadece hayal edilmişti." (blake)

kafka

"bir kitap, içimizdeki donmuş denize inen bir balta olmalıdır." (kafka)


"güzelliği görme yeteneğini kaybetmeyen biri asla yaşlanmaz." (kafka)


"var olmayan bir şeye tutkuyla inanarak onu yaratırız. bu var olmayan şey ise, başarıyla arzulamadığımız her neyse odur." (kafka)

"kötülük, seni oyalayan her neyse odur." (kafka)

"arayan bulamaz, fakat aramayana verilecektir." (kafka)

"yalnızca dayanılmaz şekilde mutsuz olduğumda, gerçek ben olduğum hissine kapılıyorum." (kafka)


"tembellik bütün ahlaksızlıkların başlangıcıdır, bütün erdemlerin krallığı." (kafka)


"eğer sonsuza kadar var olursam, yarın nasıl var olabilirim?" (kafka)

"çoğu zaman zincire vurulmuş olmak, özgür olmaktan daha güvenlidir." (kafka)

"benim korkum, varlığım... - muhtemelen kendimin en değerli yeri." (kafka)

"kimse gerçeği göremez, fakat o olabilir." (kafka)


"dinler, insanların yaptığı gibi yollarını kaybedebilirler." (kafka)

"acı çekmek bu dünyadaki en olumlu unsurdur, gerçekte, bu dünyayla 'olumluluk' arasındaki tek bağ odur zaten." (kafka)


"insanlık tarihi, bir gezginin hızla attığı iki adımının arası kadardır." (kafka)

"tanrıdan iki açıdan ayrıldık: "düşüş" bizi ondan ayırdı, "yaşam ağacı" onu bizden." (kafka)

pavese

"bir insan bu hayatta asla yalnız değildir: bir çocuk, bir genç ve gün geçtikçe büyüyen bir adam ona eşlik eder - bir zamanlar olduğu kişi..." (pavese)

"sanatçılar, burjuvazi toplumunun keşişleridir." (pavese)

her lüks şeyin ücreti ödenmelidir - ve her şey lüksdür, bu dünyada yaşamaya başlamak gibi..." (pavese)

"nefret, her zaman, ruhumuzla başka birisinin vücudu arasındaki çatışmadır." (pavese)

"eğer hızla uzaklara gitmek istiyorsan gündüz yola çık. tüm hasetlerini, kıskançlıklarını, affedilmemişliklerini, bencilliklerini ve korkularını geride bırak..." (pavese)

"dersler verilmezler, alınırlar." (pavese)

"hayat acıdır ve sevmenin lezzeti hiç de estetik değildir." (pavese)

"aşk, dinlerin en ucuzudur." (pavese)


"hiçbir kadın para için evlenmez, o kadar da aptal değiller; bir milyonerle evlenmeden önce, ona aşık olurlar." (pavese)

"kimse kendini bir kadının aşkı için öldürmez, çünkü aşk -her hangi bir aşk- bizi çıplaklığımızla, sefaletmizle, savunmasızlığımızla, hiçbir şeyimizle baş başa bırakır." (pavese)

"bir kişinin sorunundan bahsetmenin o sorunu daha iyi hale getirmediğinin farkına vardığında, kişi büyümeye başlamış demektir." (pavese)


"yaşama sanatı, yalanlara nasıl inandığımızı bilme sanatıdır." (pavese)

"hayatın son yılları, maskeli bir balonun sonu gibidir: maskeler düşer." (pavese)

"hayattaki tek eğlence, başlamaktır." (pavese)

"hayatımızın zenginliği unuttuğumuz hatıralarda saklıdır." (pavese)

"günleri değil, anları hatırlarız." (pavese)

schopenhauer

"bir insan yalnız olduğu müddetçe kendi olabilir." (schopenhauer)

"bir insan istediği şeyi yapabilir, fakat istediği şeyi isteyemez." (schopenhauer)

"öldükten sonra, doğmadan önce olduğun şey olacaksın." (schopenhauer)

"her bir gün küçük birer hayattır: her uyanış ve kalkış küçük birer doğum, her taze sabah küçük birer gençlik, her istirahat ve uyku küçük birer ölümdür." (schopenhauer)

"her ulus başka uluslarla alay eder: ve hepsi haklıdır." (schopenhauer)

"her ayrılma bize ölümün tadını, her birleşme yeniden dirilmenin bir ipucunu verir." (schopenhauer)

‎"arkadaşar ve yakınlar, kadere alınmış en garanti pasaportunuzdur." (schopenhauer)

"büyük insanlar tıpkı kartallar gibidir, yuvalarını yüksek ve ıssız yerlere yaparlar." (schopenhauer)


"onur, kazanılacak değil, kaybedilmemesi gereken bir şeydir." (schopenhauer)


"hiçbirimiz kendimizle ilgilenmeseydik, hayat onunla başedilemeyecek kadar ilgisiz olurdu." (schopenhauer)

"şu tek eşli dünyada evlilik; hakları ikiye bölmek, görevleri ikiye çıkarmaktır." (schopenhauer)

"acıyı engellemek için hazzı çarmıha germek müthiş bir kazançtır." (schopenhauer)

"şunu unutma, hızlanabilmen için, tepenin zirvesine çıkman gerekir." (schopenhauer)

"şehitlik, bir insanın yeteneği olmadan ünlü olabileceği tek yoldur." (schopenhauer)

"erkekler doğaları gereği birbirine ilgisizdir, fakat kadınlar doğları gereği birbirine düşmandır..." (schopenhauer)

"okumak kendi kafanla değil, başkasının kafasıyla düşünmeye benzer." (schopenhauer)


"yetenek kimsenin vuramadığı; dahililk, kimsenin göremediği hedefi vurmaktır." (schopenhauer)

"doktor, insanlığın tüm zayıflığını; avukat tüm kötücüllüğünü, teologsa tüm aptallığını görür." (schopenhauer)

"hayatımızın ilk kırk yılı bize metni verir, sonraki otuz yıl onun yorumudur." (schopenhauer)

"gerçek aptallar, mutluluğun her çeşidi için sağlıklarını kurban eden kimselerdir." (schopenhauer)


"bir insan ne kadar aptalsa, hayat da o kadar gizemsiz görünür ona." (schopenhauer)

"insan mutluluğunun iki düşmanı, sıkıntı ve acıdır." (schopenhauer)


akıllılar her zaman aynı şeyleri söylerler; aptallar -ki çoğunluktur- hemen her zaman bunun tersini yaparlar." (schopenhauer)

"kitap satın almak, eğer onları okuyacak zamanı da satın alabilseydik, ne güzel olurdu." (schopenhauer)

"yalnız olmak, bütün büyük ruhların kaderidir." (schopenhauer)

jung

"tutkularının cehenneminden geçmemiş kimse, onlarla baş edemez." (jung)

"güzel bir kadın, kural olarak, korkunç bir düşkırıklığıdır." (jung)


"anlayabildiğimiz kadarıyla, insan varlığının yegane amacı, varlığın karanlığında ateş yakmaktır." (jung)


"her türlü bağımlılık kötüdür: alkol, morfin ya da idealizm, fark etmez." (jung)


"başkalarından nefret etmemizi sağlayan her şey, kendimizi tanımada bize yardımcı olabilir." (jung)


‎"bazıları karşısındakini anlayamadığında, ona aptal derler." (jung)


"bütün kaosun içinde bir kozmos, bütün düzensizliğin içinde gizli bir düzen vardır." (jung)


"kendi karanlığını bilmek, öteki insanların karanlığıyla baş etmenin en iyi yoludur." (jung)


"bilgi sadece doğruya dayanmaz, yanlışa da dayanır." (jung

"insanların zorluklara ihtiyacı vardır; sağlıkları için bu gereklidir." (jung)

"bana aklı başında bir insan gösterin, onu sizin adınıza iyileştireyim." (jung)

"hayattaki en önemli ve en büyük sorunlar asla çözülemezler. çözülmek şöyle dursun, büyürler." (jung

"akıl bir sarkaç gibi mantıklı ile mantıksız arasında gidip gelir; doğru ile yanlış arasında değil." (jung)

"mutluluk, mutsuzlukla dengelenmezse anlamını yitirir." (jung)

walter benjamin

"bir öykücün anlatabileceği her şeyin tasdiki ölümdür. o, otoritesini ölümden ödünç alır." (walter benjamin)

"her tutku kaotik olanı sınırlar, fakat hatıraların kaosunu sınırlayan kolleksiyoncunun tutkusudur." (walter benjamin)

"dahiyane düşünürler; bir kitaba, bir yamyamın bir bebeği baharatlaması kadar büyük bir zevkle yaklaşırlar." (walter benjamin)

"önünde uzanan bir nesnenin kendisi yerine etiketini inceleyen biri; modaya uygun giyinen ama elbise giymeyen birine benzer." (walter benjamin

"hatıra, geçmişi keşfetmenin bir aracı değildir, bir oyunudur." (walter benjamin)

"yazarlar; fakir oldukları için değil, satın alabilecekleri fakat sevmedikleri kitaplarla araları bozuk olan ve bu yüzden yazan gerçek kişilerdir." (walter benjamin)

"hikaye anlatma sanatı sona eriyor, çünkü gerçeğin ve erdemin destansı yönü ölüyor." (walter benjamin)

"yıkıcı bir karakter duygularından uzakta yaşar: hayatın yaşanmaya değer olmadığı anlamında değil, intiharın uğraşılmaya değer olmadığı anlamında..." (walter benjamin)

"bir kişiyi tanımanın tek yolu, onu umutsuzca sevmektir." (walter benjamin)

"mutlu olmak, kişinin kendisinin korkusuz olduğunun ayırdına varmasıdır." (walter benjamin)

kierkegaard

"kaygı, özgürlüğün baş dönmesidir." (kierkegaard)

"sıkıntı tüm kötülüklerin kökenidir: kişinin -umutsuzca- kendi olmasının reddi..." (kierkegaard)

"kendini sevmeyi unutma" (kierkegaard)

"bir insanın hayatının ilk döneminde karşılaşabileceği en büyük tehlike, risk almamasıdır." (kierkegaard)

"ne olduğun gerçeğiyle yüzleş, çünkü seni değiştirecek olan şey odur." (kierkegaard)

"insanlar ne aptal! ellerindeki özgürlükleri kullanmazlar, olmayan özgürlükleri isterler: düşünce özgürlüğüne sahipler, söz hakkı isterler." (kierkegaard)

çok iyi anlıyorum; önümüzde iki seçenek var - ya onu ya da şunu yapacağız. benim samimi ve dostça tavsiyem şu: yap ya da yapma - ikisinde de pişman olacaksın." (kierkegaard)

"tanrıyı nesnel bir şekilde algılıyor olsaydım, ona inanmazdım. böyle bir yeteneğim olmadığı için de ona inanmalıyım." (kierkegaard)

"inanmak çok güç, çünkü itaat etmek güç." (kierkegaard)

"hayat geriye bakarak anlaşılır, fakat ileriye bakarak yaşanmalıdır." (kierkegaard)

"hayatın yalnızca yaşayarak keşfedebileceğiniz kendi gizil güçleri vardır." (kierkegaard)

"hayat çözülmesi gereken bir sorun değildir, yaşanması gereken bir gerçekliktir." (kierkegaard)

"beni etiketlediğin an, inkar ettin demektir." (kierkegaard)

"insanlar beni o kadar az anlıyorlar ki, özür dileyerek beni anlamadıklarını söylediğimde bunu bile anlamaktan yoksunlar." (kierkegaard)

"dua tanrı'yı değiştirmez, ama dua edeni değiştirir." (kierkegaard)

derrida

"dil var olur olmaz, genelleme sahneye girer." (derrida)

"her şey öyle olsun diye ayarlanmıştır: buna kültür denir." (derrida)

"bu tuzaktan kaçabilmek için makul ve mümkün olduğunu düşündüğüm her şeyi yapmaya hazırım." (derrida)

"kimse anlamadığı bir matematikçiye, bir bilimadamına ya da yabancı dil konuşan birine kızmaz; kızdığımız kişi bizimle aynı dili konuşur." (derrida)

"biz hepimiz aracıyız, çevirmeniz." (derrida)

"metnin dışında hiçbir şey yoktur." (derrida)

adorno

"Yetenek belki de yüceltilmiş öfkeden başka bir şey değildir." 


"Entelektüelere öneri: kimsenin sizi temsil etmesine izin vermeyin." 


"Mutluluk eskimiştir: ekonomik değildir." 


"Erkenden olgunlaşan kişinin hayatı bekleyerek geçer." 

"Psikanaliz bir çeşit abartma sanatıdır".

"tanrılar pişman günahkarlara hayranlıkla bakarlar." 

"bütün, yanlıştır." 

"düşünmek, artık, karşıdakinin her saniye anlayıp anlamadığını kontrol etmekten başka bir şey değildir." 

"yanlış hayat doğru yaşanamaz." 

çoklu (borges'in ingiliz ve amerikan edebiyat tarihi'nden...)

"Doğa, dünyanın olağanüstü yapısını anlayalım diye yarattı ruhlarımızı." (Christopher Marlowe)


"Sen tutsak etmedikçe beni kendine, özgür olamayacağım hiçbir zaman; sen el koymadıkça bana, el değmemiş olmayacağım." (John Donne)


"Ben kendim, kaçıp kurtulmam gereken bir Babil'im". (John Donne)


"Ama insan soylu bir hayvandır; yortularda eşsiz, gömütlerde benzersizdir; doğumları da ölümleri de aynı görkemlilikle törenleştirir, doğasının alçaklığı gereği yiğtlik törenlerini unutmaz." (Sir Thomas Brown)


"Ruhum başka çağlarla yüklü." (James McPherson)


"Yüzünde savaşı, kargısında orduların ölümünü gördüler. Ansızın bin kalkan belirdi kollardında, bin kılıcı çektiler kınlarından." (James McPherson)


"Ne kadar ermiş olursa olsun aptal biri cennete giremez." (William Blake)


"Kendimi Emerson'a o denli yakın buluyorum ki, onu övmekten çekiniyorum; çünkü kendimi övmüş gibi olmaktan korkuyorum." (Nietzsche)


"Uçtuklarında kanatlarıyım ben, kuşkucu da benim kuşku da." (Emerson)


"Bu suskun toprak bir zamanlar beyfendiler ve hanımefendilerdi." (Emily Dickinson)


"Kim bilebilir ki ölümsüzlüğün bir bela daha örmeyeceğini başıma,
Öncekiler kadar acımasız, öncekiler kadar dayanılmaz bir bela:
cennet de cehennem de, nedir ki ayrılıktan başka" (Dickinson)

çoklu

"İnsanlığı kurtarıştan kurtaracak olandır kurtarıcı." (Kazancakis)


"Tek çıkış yolu olarak çözümsüzlük de çözümdür" (Cioran)


"Sosyalistleri yaratan Marx'ın kitabı değildir; Marx'ın kitabını ünlü yapan sosyalistlerdir." (Pareto)


"Yeni biri, yeni bir arkadaş sıkar beni. Neler konuşabilir insan yeni bir kişiyle? Yeni bir kişiyle dost olunabilir mi?" (Cemal Süreya, On Üç Günün Mektupları)


"İnsan yaşamın amacını aramaya devam etmelidir, ama yaşamın amacı yaşamın amacını aramaktan ibaret de olabilir." (Robert Winston, Tanrı'nın Öyküsü)


"Kadın olmak ne felaket... Ama asıl kötüsü, kadının kadın olduğunu anlamamasıdır." (Kierkegaard)


"Kadın olmak öyle tuhaf, öyle karışık, öyle karmaşık bir şeydir ki, hiçbir yüklem kadını ifade etmeye yetmez; kullanılabilecek çeşitli yüklemler de birbiriyle öyle çelişeceklerdir ki, bu çelişkileri yalnızca bir kadın taşıyabilir." (Kierkegaard)


"Kadın gider ve bunun şiir olduğu söylenir,
kadın gider ve bir şair doğar bundan." (Haydar Ergülen)


(...) "Bu insan ya toplumda kendine rahat edebileceği bir yer arar, bulamaz ve bulamadığı için acı çeker ve ölür; ya da ona düşman olan bir toplumla uzlaşmak zorunda kalır, kendini içkiye verir ve sonunda intihar eder." (Maksim Gorki)


"Şairlerin yaşam öyküsü yoktur; onların yaşam öyküsü yapıtlarıdır." (Octavio Paz)


"Uçurumdan kurtulmanın tek yolu ona bakmak, derinliğini ölçmek ve kendini o boşluğa bırakmaktır." (Cesare Pavese)


"Eşitler için eşitlik, eşit olmayanlar için eşitsizlik;adaletin gerçek konuşması budur." (Nietzsche)


"Kendimi, uykuda bile unutamam." (Kierkegaard)


"Cennet ve cehennemin kapıları bitişik ve aynıdır." (Kazancakis)


"Üstümde kitap, altımda toprak." (Susan Sontag)


"Öylece durur gibidir ama her bir nefesle yenilenir dünya" (Mevlana)


"Ayırabilir misin bir gülüşü peçeden?" (Roger Waters [Pink Floyd])


""Derin" olmak kolaydır: kendimizi kusurlarımızın içinde boğulmaya bırakalım yeter." (Cioran)


"İnsan kendisiyle ilgilenir, oysa başkaları değil de biz oluşumuz yalnızca bir rastlantıdır." (Pavese)

büyü, gizem ve bilim'den (burton and grandy)

"Yeterince gelişmiş hiçbir teknoloji büyüden ayırt edilemez." (Arthure C. Clark)


"Her şey birbiriyle bağlantılıdır. Bir yıldızı rahatsız etmeksizin, bir çiçeğe dokunamazsın." (Francis Thompson)


"Bizler modern batıda, farkına bile varmaksızın karanlık bir çağda yaşıyoruz." (B. Allen Wallace)

adorno

"Sözcüğün bilinen anlamıyla bir yere yerleşmek artık imkansızdır. İçinde büyüdüğümüz meskenler tahammül edilemez bir hale gelmiştir. Bunlardaki her bir konforun bedeli bilgiye ihanet etmek, her barınak izinin bedeli aile çıkarlarıyla küf kokulu anlaşmalara girmektir." 
"Bütün, her zaman yanlıştır."

Edward Said, Entellektüel

oğuz atay, Günlük

"Belki henüz gerçekleri okuyarak, düşünerek, kendi bilinci ile sezecek insanlar vardır bu ülkede. Belki kitabı karşısına alıp, araya hiçbir bezirgan sokmadan, kitapla tek başına hesaplaşacak insanlar vardır." 


"Kimse dinlemiyorsa beni -ya da istediğim gibi dinlemiyorsa- günlük tutmaktan başka çare kalmıyor. Canım insanlar! Sonunda bana, bunu da yaptınız!" 


Oğuz Atay, Günlük

jung, Anılar Düşler Düşünceler

"Tanrı'nın varlığı başımıza düşen bir tuğla kadar gerçek olmasına karşın, filozoflar neden her zaman bunu bir düşünce ya da keyfi bir varsayım gibi göstermeye çalıştılar?" 

*
"Yaşamımın anlamı, yaşamın bana yönelttiği sorudadır ya da tam tersi, ben kendim dünyaya yöneltilen bir soruyum ve yanıtımı ona söylemezsem onun verdiği yanıta bağlı kalmak zorunda kalırım." 


Carl Gustav Jung, Anılar Düşler Düşünceler

öykülerden (çoklu)

"Bir insan bir kadınla yaşamayı kabul etti mi hapı yuttu demektir." (Juan Goytisolo, Kenar Mahalleler)


"Delilik sandığınız şeyin sadece duyuların fazla keskinleşmesi olduğunu söylememiş miydim ben size?" (Edgar Allan Poe, Geveze Yürek)


"Kadın erkeğe her zaman zararlıdır, çünkü güzel olursa başkalarında ona sahip olma isteği uyandırırken kocasını kıskançlık acılarına boğar; çirkin olursa, kocası başkalarına imrenerek acı çeker; ne güzel ne çirkin olursa, kocası onu güzel bir kadın yapar, ama sonra yanıldığını anlayarak yine acı çeker..." (Maksim Gorki, Han ile Oğlu)


"Bir şair ya da bir peygamberin bir ordu kadar tehlikeli olabileceğini bilirdi." (Chesterton, Mahşerin Üç Atlısı)


"İdama mahkum biri ensesine inecek baltadan nefret eder, ama bir taraftan da sever onu..." (Hermen Hesse, Çetin Yol)


"İlkel kafaların ortak yönüydü bu, gözleriyle gördüklerini kulaklarıyla da perçinlemek isterlerdi." (Nabokov, Çifte Canavarın Hayatından Sahneler)


"Erkeklerin cesareti kadınlara yeteneğin bir göstergesi gibi gelir." (Beckett, Gezinti)