28 Mayıs 2013 Salı

John Steinbeck, Ay Battı

- Biz tutsak düşmüş bir halkız teğmen, dedi. Yiyeceğimizi aldınız elimizden. Açım. Eğer beni beslersiniz sizi daha çok severim.

- Ne demek istiyorsunuz?

- Sizi iğrendiriyor muyum teğmen? Belki buna çabalıyorum. Fiyatım iki sosistir.

- Böyle konuşamazsınız!

- Sizin ülkenin kızlarına ne oldu teğmen, son savaştan sonra? Bir erkek, bir yumurta ya da bir dilim ekmek karşılığında kızlarınızdan istediğini seçebiliyordu. Beni bedavaya götürmek mi istiyorsunuz teğmen? Yoksa fiyat çok mu yüksek geldi?

- Beni bir an için aldattınız. Ama siz de benden tiksiniyorsunuz öyle değil mi? Belki benden nefret etmezsiniz diye düşünmüştüm.

- Hayır sizden nefret etmiyorum, dedi kadın. Açım ve… nefret ediyorum sizden!

- Neye gereksiniminiz varsa veririm size, ama…

Kadın sözünü kesti:

- Başka bir ad vermek istiyorsunuz buna, öyle değil mi? Orospu densin istemiyorsunuz. Derdiniz bu mu?

- Derdimin ne olduğunu bilmiyorum, öylesine nefret dolu ki sözleriniz.

Molly kahkahayla güldü:

- Aç olmak hoş değil, dedi. İki tane sosis, iki tane güzel, tombul sosis dünyadaki en değerli şey olabilir.

John Steinbeck, Ay Battı

Ahmet Altan, Tehlikeli Masallar

Kız sevgilisinden sıkılmıştı, sesi bunu ele veriyordu. Bir heyecan dalgalanması, bir fısıltı, bir çığlık, akla aykırı tek bir cümle yoktu konuşmasında, düz, sakin, tarafsız ve akla uygun çözümler arayarak söz ediyordu sevgilisinden. Yıllarca sevmiş olduğu birinden sıkılmış olma fikrine henüz kendini alıştıramamıştı. Kadınların çoğu gibi onun da bir erkekten sıkıldığı andan, bu sıkıntıyı kendisine itiraf ettiği an’a kadar epeyce bir zaman geçmesi gerekiyordu.

*

Kadınların şefkat isterken aslında duygusal bir cinayet işlemeye hazırlandıklarını düşünüyordum. Kurbanlarından şefkat istiyorlar, o şefkati görür görmez de onu sevmekten vazgeçiyorlar ve duygusal dünyalarında o erkeği de gömüp bir cinayet daha işlemenin keyfiyle yeni bir kurban aramaya başlıyorlardı… 

*

Kahkahalar içinde ülkenin nasıl battığını konuşuyorduk. Başbakan herkesin ortak alay konusuydu, ülke batıyordu ama batan biz değildik ve gündüzleri ciddi yüzlerle bir şeyler söyleyip geceleyin bir araya gelince içinde bulunduğumuz ülkenin batışıyla dalga geçiyorduk. Kahkahalarımız bu ülkenin sorumluluğuyla aramıza bir duvar örüyor, sorumluluğun ağır yükünden bizi kurtarıyordu. Ülkeyi batıranlar ve batanlar başkalarıydı, biz gülenlerdendik.

Ahmet Altan, Tehlikeli Masallar