6 Mart 2013 Çarşamba

Ursula Le Guin, Rüyanın Öte Yakası

“[…] Her şeyin illa da bir amacı olacak diye bir şey yok, sanki evren bir makineymiş de her parçasının faydalı bir işlevi varmış gibi konuşuyorsunuz siz de. Madem öyle bir galaksinin işlevi nedir? Hayatımızın bir amacı olup olmadığını bilmiyorum, bunun bir önemi olduğunu da sanmıyorum açıkçası. Asıl önemli olan bütünün içinde bir parça olmamız. Bir kumaşın içindeki iplik ya da kırdaki bir ot sapı gibi... O nasıl öylece varsa, biz de öylece varız. Bizim yaptıklarımız, çimenleri yalayıp geçen rüzgârlara benziyor.” 


[…] Bilinçaltın korkunçluklarla, fesatla dolu bir lağım çukuru değil ki. Viktorya döneminden kalma acınası bir görüş bu, üstelik fena halde de yıkıcı. On dokuzuncu yüzyılın en parlak zekâlarının çoğunu felce uğratan, yirminci yüzyılın ilk yarısı boyunca psikolojinin önünü tıkayan da hep bu görüş olmuştur. Bilinçaltından korkma sakın! Kâbuslarla kaynaşan bir lağım çukuru değil o. Hiç alakası yok! Sağlığın, hayal gücünün, yaratıcılığın pınarıdır bilinçaltı. Bizim adına ‘kötülük’ dediğimiz şey, uygarlığın, onun kısıtlamalarının ve baskılarının bir ürünüdür asıl; bunlar kişiliğin kendini özgürce, kendiliğinden ifade etmesini engeller. Psikoterapinin amacı tam da budur işte: bu temelsiz korkuları ve kâbusları ortadan kaldırmak, bilinçaltında olanları su yüzüne çıkarıp rasyonel bilincin ışığına tutmak, onları tarafsızca mercek altına almak ve nihayet korkacak hiçbir şey olmadığını görmek.” 

“[…] Farz et ki balta girmemiş bir ormanda […] bir başınasın ve bir patikada yürürken zehirli bir yılan soktuğu için ölmekte olan yerli bir kadına rastlıyorsun. Yanındaki ilk yardım çantasında antitoksin var, hem de bol bol, belki de binlerce yılan sokmasına panzehir olacak kadar. ‘Olayların gidişatına müdahale etmemek’ adına bunu o kadından esirger miydin? Onu ‘kendi haline’ bırakır mıydın?” 

“Duruma bağlı,” dedi Orr. 

“Hangi duruma bağlı?” 

“Şey… bilmiyorum. Eğer reenkarnasyon diye bir şey sahiden varsa, panzehiri vermekle onu daha iyi bir hayattan alıkoyuyor, sefil bir hayatı sonuna dek yaşamaya mahkûm ediyor olabilirim. Ya da belki onu iyileştiririm, sonra aynı kadın köyüne dönüp orada altı kişiyi öldürür. Siz olsanız ona panzehiri verirdiniz, biliyorum, çünkü ona acırdınız ve nasıl olsa elinizin altında olan bir devayı ondan esirgemezdiniz. Ama bunu yapmakla iyilik mi kötülük mü, yoksa bunların her ikisini birden mi ediyor olduğunuzu siz de bilemezsiniz…” 


“T. S. Eliot’ın bir şiirinde, insanın gerçekliğin fazlasına tahammül edemediğini söyleyen bir kuş vardır, oysa kuş yanılıyor. İnsan evrenin bütün ağırlığını seksen yıl boyunca gıkını çıkarmadan taşıyabilir sırtında. Asıl gerçekdışılıktır onun tahammül edemediği.” 

Ursula K. Le Guin, Rüyanın Öte Yakası

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder