22 Şubat 2013 Cuma

Perihan Mağden, Refakatçi

İşsizler daima meşguldürler: can sıkıntısıyla, okumakla, yürümekle, içki sofralarında sohbet sanatıyla, uyumakla, yazmakla; canları neyi çekiyorsa –bu mevzu onları çok düşündürür- onla.


İnsanlar tehditkâr; nedeni anlaşılmaz kötülükler peşinde gibidirler. En fenası da o şehre ait olmama duygusudur. Bu duygu, ne kendi şehrimde ne de başka şehirlerde yakamdan düşmedi… 


Kimsenin ailesini terk etmesine karşı değilim; aksine aile tabir edilen müessesenin, hayatlarımızı büsbütün çekilmez kılan fanuslardan biri olduğu görüşündeyim. 


Bana kalırsa anneler vampir-yamyam karışımı şeylerdir: Çocuklarının ruhlarını içip kalpleriyle beslenmek isterler. 


İnsanlar o denli günlük, cılız ve seyrek duygulanmalarla yaşıyorlar ki; belki de kendilerinden alabildiğine ‘farklı’ bir insan görünce etkilenmekten, saygı duymaktan, daha da koyverebilenlere takılmaktan, kendilerini alamıyorlar. İnanç, pek çok insan için şiddetli bir ihtiyaç her ne hikmetse. Aklın bildiğimiz sınırlarının ötesinde hüküm süren, hayata duyulan korkuyla semiren bağımsız bir kraliyet! 


Gözlerinin değdiği yerler üşüyorlar. 


Rüyamda, göğsüm Donald Carr’ın ağzında. Utançla karışık bir zevk içinde yüzüyorum. Parmaklarımla Carr’ın saçlarını sıkıca kavrıyorum. Gözlerim kapalı. Gözlerimi açıp yavaşça gözlerimi emen başa bakıyorum: Çocuk! Mememi çocuk emiyor! Uygunsuz bir durum bu: Utancım, şimdi suçluluk ve rahatsızlıkla sarmalanıyor. Ama hala zevk duygusu ortada. Zevk almamalıyım; nasıl mememi çocuğun emdiğini göre göre zevk alabilirim! Nasıl!

Perihan Mağden, Refakatçi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder